28 Şubat 2007 Çarşamba

Görünürde Olmayan Patron: Kadın!

Bu gezegende 36° - 42° Kuzey enlemleri, 26°-45° Doğu boylamları arasında bulunan bir kesitte (Türkiye) kadın olmak zor zanaat kardeşim! Zira daha sahip çıkanınız annenizin karnındayken dayılanmaya başlıyor.

Büyük bir sevinçle, öss yarışı kıvamında olanca gücünüzle kamçınızı sallayıp hedefe (yumurta) ulaşmak için ter döktünüz. Bunu yaparken bütün dünyevi sıkıntıları görmezden geldiniz. Tam dokuz ay daracık bir yerde buhranlar geçirerek yaşamaya başladınız. Her şeye hazır olduğunuzda bir gayret kapıları ittirmeye başladınız ve başardınız. Ancak hiç de ummuduğunuz gibi karşılanmadınız.

'Aa kız mıymış?', 'Aman sağlıklı olsun da..(!)', 'Kızlar vefalıdır, erkek çocuk gibi değildir(!)' vb. sözler kulağınıza daha ilk saatlerinizde çalınır ama manasını anlamadığınızdan melül melül bakarsınız etrafa.

Çok değil üç yıl sonra dişi olmanın sıkıntılarını yaşamaya alenen başlarsınız. Siz 'Kızım öyle bacaklarını açarak oturma, günah, ayıp!', 'Sakızı öyle kötü kadınlar gibi çiğneme ....pu mu? olacaksın başımıza?' gibi ithamlarla boğuşurken, karşıt cinsiniz ve yaşıtınız olan komşu oğlu ise annesi ve babası tarafından cinsel organını amcalara teyzelere göstermesi için büyük destek görmektedir. Hal böyle olunca dişi kişilik 'aşağılık' krizleri içinde boğuşurken, er kişilik 'övünç' zirvelerinde fink atar!

Okul çağı deseniz ayrı mesele. Çoğu aile kızını okula göndermezken (bilhassa doğu kesimler) gönderenlerde yok değildir. Biz iyisimi bu kötümser gerçeklerin içinde biraz iyimser olalım da kızımızın okula gittiğini düşünerek devam edelim konumuza. Evet, kız çocuğunun işi okuldan eve, evden okula gidip, ders çalışıp, yemeklerden önce ve sonra annesine yardım etmekten geçer. Erkek çocuksa evden okula oradan da sokakta futbol oynamakla (belki ileride büyük topçu olur zihniyeti)yükümlüdür. Çünkü aradaki fark onun er kişi olmasıdır.

Vakit ilerler kız çocuk ergenliğe girer. Aman'Allahım ne büyük dram. 'Sakın kimseye söyleme evladım, bunlar ayıp şeyler söylenmez' diye tembihlerde bulunulur hatunluğa adım atmış şahsa. Fakat erkek çocuk sünnet olacağı zaman düğün dernekler kurulur, halaylar çekilir, hediyeler alınır vs. Ee ne de olsa erkekliğe adım attı değil mi? Ne büyük gurur!

Hayat hayatı yaşasaydı çok sıkılırdı herhalde. Sürekli devam eden bir süreç. (nereye kadar gidecekse) İşte bu süreç içinde çocuklarımız gelmişlerdir malum döneme. Gençlik! İlk aşk, ilk dokunuş vesaire. (ya da dokunamayış) Erkek çocuk özgür olmalıdır. Erkek çocuk çapkın olmalıdır. Erkek çocuk babasının oğlu olmalıdır. Erkek çocuk, erkek çocuk! Erkektir ve babasının gururudur! Ancak Kız çocuk edepli olacak, sokakta gülmeyecek, kırıtmayacak, dışarı çıkmayacak. Kız çocuk kızdır ve babasının namusudur. Özgürlük onun neyine! Yaşadığı yetmiyor mu?!

Gençlerimiz iyice olgunlaştıktan sonra bu kez dış çevre ikisi içinde eşit davranacağı bir konu bulur kendine. Evlilik! En evlenmek istemeyen insanın aklını çeler x, y, z adlı komşu teyzeler, analar, babalar. Genç 'yeter düşün yakamdan evleneyimde kurtulayım' dercesine basar imzayı deftere. Bu imza kanunlar önünde yasal olarak çiftleşebileceklerinin sözleşmesidir ve dolayısıyla namusunun tapusu babasında olan kız artık kocasının helalidir. Onun koruması altındadır.

Kabataslak bu yeni kurulmuş aile adayı çifte baktığımızda dominant olan kişi toplum tarafından erkek olarak görülür. Belki de öyle istendiği içindir bu izlenim. Fakat işin aslı öyle değildir. Zira kadın gücünü anlamıştır. Bu zamana kadar kadının toplum tarafından hor görülen cinsel özelliği kocasının önünde devleşir, erkeğinki ise karısının bir sözüyle küçülmeye mahkumdur. Güç artık kadının elindedir. Şimdiye kadar her şeyini erkekliğine bağlamış olan ve toplum tarafından bu özelliğiyle desteklenmiş kocasını yani 'erkek' modelini alt edebilme gücüne sahiptir. Patron kadındır.

Evet belki coğrafi terimlerle adım attım bu yazıya, ama bir takım gerçekleri belirtmediğim söylenemez. Sağ gösterip, sol vurdum evet ama oyunbozanlık yapmayın lütfen. Dönüp kendi hayatlarınıza bakın, iyice irdeleyin, siz olmasanız bile bir tanıdığınızı bulmadınız mı yani bu yazıda? Gerçekler böyledir işte. Derinden ve sinsice hareket eder. Çarpar! :)

26 Şubat 2007 Pazartesi

Zaman Memnunları

Zaman zamanı kovalar durumda hep! Yüz yıllarca bu böyle süregelmiş. İnsanoğlu denen biz maymundan dönme yaratıklar çoğunlukla farkında olmayız bu döngünün. (Döngü dediğimde su döngüsü gibi bir şey değil bilginize!)

'Hım hım' dedelerimiz fi tarihinde daldan dala hoplarken zaman algılamaları gece ile gündüzden ibaretti. Gece onlar için 'karanlık' demek değildi. (Çünkü o tarihlerde karanlık diye bir bilgi söz konusu değildi) Gece; birbirini seçememe ve ya zıplayacağı istikameti tam olarak görememekti onlar için. Hal böyle olunca onlar için yapılabilecek en güvenli şeylerin arasında uyumak ve çiftleşmek geliyordu...

Zamanla belleri doğrulan 'Hım Hım' dedelerimiz bize benzemeye başladılar. Yere indiler mesela. Daha lezzetli(!) beslenebilmek için ilkel silahlar yaptılar, ateşi buldular vs. Derken kafalarında birden bire vücutlarının belli kısımlarını örtmek gibi bir fikir canlandı. (yanlış anlaşılmasın o zamanlar dünyanın hiçbir yerinde şu anki hükümet gibi bir hükümet söz konusu olmadığından herhangi bir baskı altında oluşmadı bu fikir. tamemen insani duygular söz konusu idi!) Sonra iletişimlerini geliştirdiler. Duvarlara belki de aşklarını kazıdılar. Bilemeyiz....

İnsanoğlu gelişmeye mahkum bir canlı olduğundan zamanın birinde yazıyı buldu, tuttu elektriği buldu. Adı Arşimed olan gerzek bir adam hamamda bitlerini ayıklarken tasın suyun üstünde yüzdüğünü görüp belinde peştemal, koşarak 'suyun kaldırma kuvveti vardır' diye kendini sokaklara attı.(Sonra bu gerzeğin buluşu fizik derslerinde anamızı ağlattı o da ayrı mesele ya!) Da Vinci abimiz/ablamız (hakkında homoseksüel olduğunu söylüyorlarda...) Mona Lisa'yı yaptı. Bizler ağzımız açık 'acaba bu kadın mutlu mu yoksa üzgün mü?' diye o tabloya her zaman bakar dururuz.

Şimdi artık elektrik de neymiş? Cebi şişkin olana her şey var! Kameralı cep telefonları (Graham bell sevgilisiyle konuşmak için bu aleti icat ettiğinde nerden bilirdi cebe kadar düşeceğini ve kamera da takacaklarını?), bilgisayarlar, plazma televizyonlar vs. vs...

Geliştik. ('Değişerek geliştik' deseydim biliyorumki 'hadi len ananı da al siee' derdiniz değil mi?)Sınırları zorlamakta iddialı ve zeki beyinler her Allah' ın günü 'bakın bu yeni, şu şu şu özellikleri var' diyerek ağzımızın sularını (maalesef) akıtmakta ve almak için bizi cezbetmektedir. Ee insanoğluyuz irademiz zayıf, biz de almadan yapamıyoruz kardeşim. Suç kimde?

Velhasıl kelam biz bizi bozduk. Ama halimizden de memnunuz. 'Hım Hım' dedelerimizden bize yadigar; Dostovyevski'nin de 'Adem'den Önce' adlı eserinde belirttiği gibi geceleri uykumuzda yaşadığımız düşme duygusu! Siz siz olun bu duyguyu yaşayıp sarsıntıyla uyandığınızda üç kulhuvallah bir elham okuyun dedelerinizin ruhuna...

22 Şubat 2007 Perşembe

Yazı "Esirgeme" Kurumu

Düz yazılar nasıl başlar? Tarafımdan bilinmez; ama sanırım bu cümleciğin başlangıca doğru giden yolda doğru bir adım, daha doğrusu benim için küçük ama bu yazının geneli için büyük bir adım olduğu söylenebilir. İşin içinden çıkmaya çalışmayın, çünkü henüz bunu ben bile başarabilmiş değilim. Sıkıntılı, fena halde kaşıntılı ve hatta kırküç numara ayağa kırk numara kundura fenalığında bir akşam ki... karşı kıyıdakilerin başına! Sormayın gitsin! (Karşı kıyı derken sadece Yunanlılar değil, Karşıyaka’ lılardan da bahsedilmektedir.) Üzerime gelmeyi aklınızın ucundan bile geçirmeyin. Çünkü üzerim bu aralar çok kalabalık. Herkes üzerimde. Yatıya kalanlar, günü birlik piknikçiler, geçiyordum uğradım cılar mı ararsınız. Herkes bende yani shortlyce. Hayır ağırlayacağım herkesi fakat ağır ağır saçlarım ağaradabilir!!

Nikotini beş geçiyor, nikotine çeyrek var derken bu yazıda hala ne bir ana ne de bir baba fikir oluşturulamıyor nedense. Yani bu yazı gayrimeşru. Onun bunun yazısı. Tam olarak, Yazı Esirgeme Kurumluk.

Sönmüş yanardağ misali biriktirdiklerimi, arada bir püskürterek adacıklar, anakaralar oluşturma fikri ve heyecanı ben de yıllardır süregelmekte. Uzun yıllardır yazının başında bahsettiğim “ay bana birşeyler oluyor, daral geldi, bayılacağım şimdi” akşamlarında; içimden bir koro “haydi oğlum, kalk ulan! Uyan!” nidalarıyla dürtüklediyse de yine de kış uykumdan uyandıramamıştı. Ta ki bu akşama kadar. Ohhh be!! Ohh be Mars varmış!! Yak bir sigara haydi. İyi ki yazmaya başlamışım. Çünkü şiirlerimi saymazsak, bu ilk düz yazı denemem. Görünen düz yazıya gönye istemez. Deneme bir iki.....deneme bir iki...Oluyor mu okuyucu?.... Bir konu seçip üzerine kompozisyon yazabilirdim ama şöyle bir eski kolileri karıştırdım gerek var mı diye. Baktım ki ortaokuldan mezun olalı ikiyüzelli yıl olmuş. Vazgeçmeyi yeğledim. “Yok olmamış” derseniz bana konu falan yollamaya kalkmayın sakın. Çünkü konu yollayanı, konu yapma becerim üst seviyelerdedir. Uyarmak, uyarılmak güzel şeyler bunlar.

Uzun yazının kısası, homojen olarak her yöne dağılıp genişlemek ama bir yandan da bütünlüğümü korumaktan başka niyetlendiğim birşey yok. Yazılar yazıları sürükleyecek benim için. Kalem ve kağıt hammaddeliğinde, görüp ya da hissedebildiğim herşeyi bir anlam-mesaj verme kaygısından uzak, sentezleyebilmektir niyetim.

Kiminiz paragraf oburdur, yazıdan sonra bir soda açıp içersiniz. Kiminiz ise mesaj oburdur; sıkılıp ilk paragrafta aradığınız mesajı bulamamanın depresyonuyla yazana sinirlenebilirsiniz. Sinirlendiğinize göre mesajı almışsınız demektir. Rahatlayın artık!!! Bitti... ama şimdilik.

23.10.2003, Bodrum

"Bi - Linç" Girişimi Girişimcilerini arıyor...

Sadece yorum yapmakla kalmayıp, daha da aktif olmayı isteyen Girişimciler!
Biz de sizi arıyorduk zaten!
Kim olduğunuzu, neden ve neler yazmak istediğinizi yazın ve bilincgirisimi@gmail.com ' a yollayın! Aramıza katılmaya adımlanın.
Birlikte girişelim!

21 Şubat 2007 Çarşamba

"Bi - Linç" Girişimi (biligi) de ne?

"Bi - Linç" Girişimi ile amaçladığım (ki bu ilk yazıdan sonra katılımlarınızla "amaçladığımız" denilecektir) elbette ki kelime oyunu oynamak değil ama ister istemez oyunun sularına kapılıverdim.

Burada zaten varolan yaşanılanı farkedebilme yeteneğimizi, yaşanılanları paylaşarak ışıldatacağız. Bu bir bilinç cilalama hareketi olacak.

"Bi - Linç" Girişimi derken kastedilen diğer anlam ise canımıza (2) numara dar gelen her şeye, yazarak bir linç girişiminde bulunmak.

"Bi - Linç" Girişimi' ne paylaşımda bulunmanız için yazılarınızın mutlaka yukarıda yer alan misyonları taşıması gerekmiyor. Yolunuza çıkan, aklınıza, gözünüze ya da bilimum diğer organlarınıza takılan bir şeyi burada paylaşabilir; konuya bizi de ortak edebilirsiniz.

Kopyala - Sür - Yapıştır yapmadan SİZ yazın.

Bi - Linç Girişimi' nde bulunun!!! Haydi!!!